Sayfalar

24 Temmuz 2015

"Havacılıkta Ar-Ge ve Milli Uçak Projesi" Konferansı Konuşması

İnsansız Hava Teknolojisi alanında 2004 yılında hazır alım, lisanslı üretim, ortak üretim vb. savunma sanayinde yoğunlukla kullanılan tedarik modellerinden özgün üretim modellerine geçildi. Özgün üretim tedarik modeli ise en somut haliyle insansız hava aracı teknolojisinde uygunlandı. Bu teknoloji bir anlamda özgün üretim modelinin başarısını ortaya çıkarma potansiyeli açısından en elverişli alandı. Ülkemizde yürütülen milli ve özgün projelerin oluşturduğu motivasyon ve ruh gerçekten bizim gibi üretici firmalarda çok önemli bir dinamizm oluşturuyor.

Baykar savunma sanayi alanında adım adım ufaktan başlayıp kazandığı tecrübe ve bilgi birikimine paralel olarak gelişen bir yapıda. Hali hazırda 65’i mühendislik formasyonunda, 35’i teknisyen olmak üzere 100 kişilik bir ekibimiz var. 2004 yılında ufak bir atölyede çoğunluğunun stajyer öğrencilerin oluşturduğu bir ekipte başlayan bir proje var. Ben kendimi o döneme geri götürüyorum ve bu zamana doğru baktığımda firmam için hayal edemeyeceğim bir noktada görüyorum. Bu da aslında bu tarz katma değeri yüksek teknolojik alanlara girildiğinde ekip halinde oluşan sinerji ile hangi noktalara ulaşılacağı, ülkemizde milli girişimlerin önü açıldığı durumda ne noktalara gelebileceğimizin de en önemli kanıtıdır.

Asıl bahsetmek istediğim konu Taktik İHA Projesi. Teklife Çağrı Dosyası ilk olarak 2007 yılından yayınlanan projede 2009 yılında ilk prototiplerin uçuş gösterimi yapıldı, bu gösterimin yapıldığı tarihlerde İsrail’den tedarik edilen Heron insansız hava araçlarında, otomatik iniş-kalkış sistemi dahi bulunmamaktaydı. Bu durumdayken biz o yıllarda (2009) %100 milli ve özgün tasarım olan yedekli uçuş kontrol sistemleri, otomatik taksi aşamasına kadar ileri derece otomasyon ve akıllı algoritmalara sahip sistemleri SSM’den herhangi bir ARGE desteği olmaksızın tamamen kendi öz kaynaklarımızla geliştirdik.

Bu projede göstermiş olduğumuz başarıyla 2012 başında başlayan resmi program sonucunda Bayraktar Taktik Blok 2 İHA Sistemi sahip olduğu tüm kritik elektronik, yazılım sistemleri ile geliştirildi, eksiksiz bir şekilde kabul işlemleri başarıyla tamamlandı. Sınai katılım yani yerlilik oranı anlamında baktığımız zaman bu proje %93 gibi yüksek bir değerle tamamlandı. Bu oran savunma sanayi tarihinde bir rekordur ve insansız hava aracı gibi yüksek teknolojili bir alanda çok önemli bir kilometre taşıdır.

Türkiye dünyada, yurtdışından aldığı İHA sistemleri ile 7. büyük ithalatçı durumunda, dolayısıyla başarılı olan yönlerimiz var ama bir yandan da dünyayla rekabet açısından baktığımız zaman geride kaldığımız durumlar söz konusu. Türkiye’deki İHA proje portföyüne baktığımız zaman, yaklaşık 1 milyar $ seviyesinde, 2000 yılından bu yana imzalanmış sözleşmeler var. Bu sözleşmelerin, direk İsrail’e giden, Türkiye’de kalan kısımlarını mevcut. Bizim sahip olduğumuz ve Türkiye Cumhuriyeti rekorlarına imza attığımız, bu kadar seviyede üst performans yakaladığımız proje, bu bütçenin %5’iyle gerçekleşti. Yani %5’iyle ilk defa, bu ebatta insansız hava aracı sistemi bu büyüklükte, Silahlı Kuvvetler’in envanterine girdi askeri ve resmi hizmetlerin kabulü huzurunda ve bu da %5 gibi bir bütçeyle gerçekleşti. 1 milyar dolar, savunma sanayi projelerine ayrılan bütçenin 100’de biri olarak ifade edilebilir. Bir diğer önemli husus, bize tanımlanan 18 bin feet idi, biz bunu 27 bin feette uçuş testlerini gerçekleştirerek tamamladık. Tam yükle (35 Kg) 10 saat uçuş isteniyordu, biz 55 kilogram yükle 24 saat 34 Dakika uçuş gerçekleştirdik ki bu değerler, 20 bin feet de 30 bin feete çıkabiliyor yani bize tanımlanan kriterlerin en az 3 katı bir performans sunan bir sistem. 

Bölgesel yolcu uçağına ilişkin olarak, ben hayatını insansız sistemlere ve ülkemize bu teknolojiyi milli ve özgün olarak kazandırmaya çalışan, bunun için gece gündüz çalışan bir ailenin ferdiyim. Bu anlamda 2004 yılında, ülkemize dinamizm getiren az önce ifade ettiğim gibi sektöre de dinamizm getiren özgün geliştirme modelinin, aynı şekilde bölgesel yolcu uçağında da devam ettirilmesinin taraftarıyım. Diğer modellerin geçmişten bu yana ülkemize neler kazandırdığı ve nelere kaybettirdiği ortada..

Amerikan Boeing ile aynı dönemde Türkiye’de metal gövdeli yerli uçak üretimi için yatırım yapan, uçuş eğitim okulları kuran ve sahip olduğu serveti bu uğurda feda eden değerli girişimci Nuri Demirağ’ın şu sözü yol gösterici niteliğinde:

"Avrupa'dan, Amerika'dan lisanslar alıp tayyare yapmak kopyacılıktan ibarettir. Demode tipler için lisans verilmektedir. Yeni icat edilenler ise bir sır gibi, büyük bir kıskançlıkla saklanmaktadır. Binaenaleyh kopyacılıkla devam edilirse, demode şeylerle beyhude yere vakit geçilecektir. Şu halde Avrupa ve Amerika'nın son sistem tayyarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi vücüda getirilmelidir."

Toplantımızda Nuri Demirağ’ın bu ifadesine katılmayan kimse yok. Hepimiz bu ifadeye inanıyoruz ancak gereğini yapmıyoruz. 2015 yılındayız ve 2010 yılında başlatılmış olan Milli Yolcu Uçağı projesi için Yurtdışından hazır alım, fikri haklarını almak suretiyle yurtdışında üretim vb. yollara sapıyoruz. Böyle bir tezatı nasıl açıklayacağız? Hepinizden bu durumu sorgulamanızı rica ediyorum.

Not: Bu konuşma 21 Nisan 2015 tarihinde ATO Congresium Ankara'da Figes tarafından organize edilen 19. Bilgisayar Destekli Mühendislik ve Sistem Modelleme Konferansında "Havacılıkta Ar-Ge ve Milli Uçak Projesi" yapılmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder